Yanlış Hayat Doğru Yaşanabilir mi? Theodor W. Adorno’nun Negatif Ahlak Felsefesi Üzerine Bir Sorunlaştırma

 

Doç. Dr. Ali UTKU, “Yanlış Hayat Doğru Yaşanabilir mi? Theodor W. Adorno’nun Negatif Ahlak Felsefesi Üzerine Bir Sorunlaştırma” temalı konuşmasında sosyal teori ve sanat alanlarına önemli katkılarda bulunan 20’nci yüzyılın önemli proto-postmodernist düşünürlerinden Theodor W. Adorno’nun “Negatif Ahlak Felsefesi “üzerinde durdu. UTKU, konuşmasında özet olarak şunlardan bahsetti: Adorno’nun eserlerinin genelinde ahlak önemli bir problem olarak görülmekte olup negatif ahlak felsefesine dikkat çekmektedir. Yüzyılımızın filozoflarının temel karakteristiklerinden biri klasik felsefe teorileriyle şiddetli bir hesaplaşmaya yönelmiş olmalarıdır.
Negatif teorilerin esasını yaşamımızda temel yapıları geçersiz kılmak oluşturmaktadır.  Bu düşünceden hareketle Adorno kanonik bir ahlak öğretisi sunmak yerine klasik ahlak ilkelerini çok şiddetli bir eleştiriye tabi tutmaktadır. Kant’ın teorik felsefesini ve ahlak felsefesini çok şiddetli bir eleştiriye tabi tutan Adorno, eleştirel formu kendi dünyamıza ve kültürümüze yaklaştırmayı deneyerek bir perspektif açmaya çalışmaktadır. Onun negatif ahlak felsefesinde önemle üzerinde durduğu olgulardan biri ahlaki “fail” ya da ahlaki “özne”dir. O, bununla hem eylemlerde bulunan hem de kendi eylemleri üzerinde refleksiyonlarda bulunmayı kastetmektedir. Diğer bir ifadeyle ahlaki fail, eylemlerini gerçekleştirirken özgürlüğümüzün mahiyeti üzerinde düşünerek eylemlerinin bütünsel sorumluluğunu üzerine almaktadır. Bu açıdan düşünüldüğünde her ahlaki fail kendi çapında sınırlı bir ahlak filozofu sayılabilir.
Adorno, modern dünya hakkında oldukça kötümser bir bakış açısına sahiptir. O, geç kapitalist dünyada hiçbir şeyin iyi olmadığını düşünerek kuramını araçsal akıl nosyonu ve modernite eleştirisi üzerinden temellendirmekte ve araçsal aklı yaşamımızda açtığı tahribat açısından ele almaktadır. Burjuva kapitalizminin önceliklerine göre tasarlanmış dünyada “otonomi” araçsal akıl tarafından ortadan kaldırılmıştır. İnsan, modernitenin bürokratikleşme ve her şeyi metalaştırmasına karşı araçsal akılla mücadele etmektedir.
Adorno, günümüzde ahlak felsefesinin mümkün olup olmadığını tartışmaya açmaktadır. Araçsal akıl tarafından hayat, o kadar çarpıtılmıştır ki artık gerçek hayat yaşanamaz. Gerçek hayatın yaşanamadığı bir dünyada hiçbir şey doğru yapılamaz. Toplumsal dünya az ya da kısmi değil radikal biçimde kötüdür. Özne, bilerek veya örtük bir biçimde kötülüğe alet edilmiştir. Dolayısıyla eğri cetvelden doğru çizgi çıkmayacağı gibi yanlış bir hayatta doğru bir yaşam sürmenin imkânı yoktur. Ancak olsa olsa hayatı idame ettirebilmenin değişik yolları vardır. Bizler, ideolojilerin ağına yakalanmış durumda olduğumuzdan ancak yanlış yaşamdan kaçmayı deneyimleyebiliriz.
Adorno, modern yaşamın bizi birbirinden ilginç çok sayıda çatışkı durumuyla karşı karşıya getirdiğini ileri sürerek klasik ahlak öğretilerini çok şiddetli bir şekilde eleştiriye tabi tutar. Kanonik ahlak öğretilerini merhameti yüceltme üzerinden adaletsizlikleri hafifleterek statükonun devamını sağlamada bir araç olarak işlev gördüğünü ileri sürmektedir. Kendisi mutlak anlamda merhameti reddetmemekle birlikte iyilik yaparken kötülüğe bulaşma ve kirlenme üzerinde durmaktadır. Kişi merhamet ederek kötünün/kötülüğün devam etmesine katkıda bulunmaktadır. Merhamet burjuva kapitalizminin üretmiş olduğu eşitsizliklerin devamını sağlamaya hizmet eden bir araştır. Örneğin; merhamet duygusundan hareketle birine yardım eden kişi, egosunu tatmin etmektedir. Nietzsche bu merhamete kesinlikle karşı çıkmaktadır. Çünkü bu mevcut kötü durumun sahiplenilmesine katkıda bulunmaktadır. Bizden sadaka talep edene birine cepteki bir lirayı vermekle bankadaki milyonları korumuş ya da sigortalamış oluruz.
Adorno, toplumsal dünyanın radikal bir şekilde kötü olduğu düşüncesinden hareketle bilinç ve yabancılaşma arasında bilinenin aksine ters bir orantı olduğunun altını çizmektedir. Araçsal rasyonalitenin kurumsallaşması ve toplumsal dünyanın rasyonalitenin ilklerine göre biçimlendirilmesi insanı kendisine, topluma ve doğaya karşı yabancılaştırmaktadır. Ona göre; bilmek yabancılaşmaktır, bilinç seviyesi yükseldikçe yabancılaşma da artmaktadır. Hâlbuki ki Bacona göre bilmek egemen olmaktır. Bu ona karşı bir eleştiridir.
Adorno, toplumsal dünya radikal biçimde kötü olduğunu ve iyi kavramının pozitif olarak düşünülemeyeceğinden hareketle kuramını temellendirmekte ve kendi negatif ahlak teolojisine bir açılım sağlamaktadır. Çünkü biz, olumlu, iyi anlayışına sahip değiliz, barış, mutluluk, ütopya diye bir şey yoktur. İyi düşünülemeyeceği gibi pozitif olarak da kurulamaz.
Kendisi minimalist bir etiğe sahiptir. Onda kanonik bir etik değil direnç etiği (minima moralia) vardır. Diğer bir ifadeyle Sokrates’ten Kant’a kadar bütün filozoflar ne yapmalıyım sorusuna cevap aramışlardır.
Kanonik öğretiler bize cilasız buyruk olarak nitelendirebileceğimiz doğru yaşama ilkeleri sunmaktadır. Bunlar bize yaşamın nasıl doğru yaşanabileceğini söylerlerken Adorno “ne yapmamalıyım” sorusuna cevap aramıştır. Bu bilinenin aksine bir cevaptır. Kantın öğretisinin özünü; eylemde bulunurken sonuçlarını göz önünde bulundurmamak ve “apriori bir ilkeye boyun eğmek oluştururken”, direnç etiğinin esasını; “en azından nasıl kötülüğe bulaşmayabilirim ya da ondan uzak durabilirim oluşturmaktadır.”
Adorno, varolanı eleştirerek bir etik ortaya koymayı denediğinden direnç etiği normatif bir etik değildir. O, klasik ahlak öğretilerinin tersine bunu yaparsan değil de “yapmazsan” üzerinde durmaktadır. Bu minimal etik, kurumsallaşmış kötülükle işbirliği yapmamak veya ondan kaçınmayı içeren değişik stratejilerden oluşmaktadır. Ona göre bize empoze edilen ahlaka karşı çok sayıda direnç noktaları vardır. Radikal kötülüğe bulaşmamak için direnç göstermeliyiz. Kişi alternatif bir iyiyle kötülüğü egale etmeye yönelmesi durumunda bile kötülüğe bulaşmaktadır. Adorno, direnmememiz gerektiğini söylerken özgürlüğe bir alan açmamakta adeta bizi ölümle korkutup hastalığa razı etmektedir.  O, aslında bize direnç noktalarını işaret ederek, “sizi özgür kılmak için tahrik ediyorum demek” istemektedir.
Kısacası, Adorno bize minimalist bir ahlak öğretisi sunmaktadır. Bu onun ahlaka olumsuz bir perspektiften baktığını göstermektedir. Aslında burada bir paradoks durumu dikkati çekmektedir. Minima moralianın mottolarından biri: “Yaşam yaşamıyor”, “yaşam kendini yaşamıyor”, “her şeyin kötü olduğunu ya da en kötünün ne olduğunu bilmek iyi olmalı” gibi ilkeler oluşturmaktadır. Toparlayacak olursak Adorno, kötü ve iyinin çatışıklığından hareketle biz(ler)e bir şeyler söyleyerek yaşamımızda temel yapıları geçersiz kılmak suretiyle negatif teorisine bir açılım sağlamaya çalışmaktadır. Temel yapıların geçersiz kılınması üzerinden toplumu ve toplumsalı yeniden kurmaya çalışmakta ve bizi de buna davet etmektedir. Fakat ahlak, doğası gereği metafizik bir arka plan ister. Adorno, ise bu konuda bize bir şey söylemez. Dolayısıyla onun direnç etiği teorisi mininal düzeyde kalmak durumundadır.
 


 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder